3 Temmuz 2018 Salı

MONTANE SPINE FUSION – 430KM BİR ACIMASIZ MACERA


MONTANE SPINE FUSION – 430KM BİR ACIMASIZ MACERA

Yarış hakkında bilgi;

İngiltere’nin omurgası da denilen, bizdeki Toroslar benzeri “Pennine Tepeleri” ülkenin ortalarından başlayıp İskoçya sınırına kadar uzanan bir sıradağ.

Bu dağların üzerinde bir yürüyüş yolu rotası çalışmaları 1930’larda başlamış ve 1965 yılında şu andaki haliyle ve “Pennine Way” ismi ile Manchester şehrine 50km uzaklıktaki “Edale” den başlayıp İskoçya sınırının hemen içerisindeki “Kirk Yetholm”da biten 268 mil (429km) rota resmiyet kazanmış.

Pennine Way rota üzerinde 3 adet milli parktan geçiyor. Peak District National Park, Yorkshire Dales National Park, Northumberland National Park.

Rotanın başlangıç yerindeki Peak District National Park  Japonya’daki Fuji milli parkından sonra dünyanın en çok ziyaret edilen milli parkı. Günlük ziyaretçi sayısı 1000 kişinin üstünde. Günün her saati rota üzerinde trekking yapan yada koşu antrenmanı yapan insanlar görebiliyorsunuz

Rota oldukça kuzey enlemlerinde kalıyor (Türkiye 36-42 Kuzey enlemleri arasında). Yarış rotası ise 53-55 Kuzey enlemleri arasında. Yarışın bitiş yeri Moskova ile aynı enlemde. Hal böyle olunca gece gündüz farkı çok olan bir yer.

Yarış ilk defa 2012 yılında düzenlenmeye başlandı. Yarışın “Montane Spine Race” ismiyle 2012 yılından bu yana düzenlenen orijinal hali Ocak ayında yapılıyor.

Ocak ayında Moskova enleminde, sert kış koşulları olan bir ortamda açık alanda CP kurma imkânı olmadığından CP’ler ancak yerleşim yerlerinde kurulabilmiş. Bu da ilk CP’yi 76k, ikinciyi 100k öteye, diğerlerini de 60k ortalama ile konulması ve 5 CP ile 430km rotanın tamamlanması anlamına gelmiş.

-30 dereceleri görebilen soğuk, enlem nedeniyle 16 saati bulan gece, kar fırtınaları, çok uzak CP aralıkları ile yarış oldukça acımasız ve gaddar bir yarış olmuş. Bir diğer gaddarlığı da coğrafya yapıyor.  Coğrafya yapısı itibariyle ağaç yetişmiyor. Rotanın %99’un da ağaç yok.  Her yer yeşil ama ya mera tarzı yâda yüksek irtifa bitki örtüsü tarzında bir yeşillik. Hal böyle olunca birincisi sıcağa muhafaza edecek bir ağaç örtüsü olmayınca gece gündüz sıcaklık farkı çok yüksek oluyor. Gündüz hissedilen 30 derece sıcakta beyniniz pişerken birkaç saat sonra geceleyin nefesinizin buharını görebilir hale geliyorsunuz. Evet, Haziran ayında, deniz seviyesinde nefesinizin buharını görüyorsunuz. Sıfır hatta bazen -5 hissedilen sıcağı görüyorsunuz. İkincisi ağaç olmayınca haliyle rüzgârı durduracak bir şeyde yok. Kuytu yer yok. Gecenin tüm rüzgârları içinizden geçiyor.

Benim gibi Akdeniz bebekleride korkmadan gelebilsin diye bu acımasız yarışın geçen seneden (2017) itibaren yaz versiyonunu da yapmaya başladılar. Aynı rota, aynı yarış, aynı CP düzeni ile Ocak yerine Haziran sonunda yapılan yeni bir yarış daha oldu.

Takipte olduğum bir yarıştı. Yaz versiyonunun yapıldığını görünce ilk yılını atlayıp bu yıl katılmaya karar verdim.

Yarışın zorunlu malzeme listesinde harita ve pusula var. Çünkü parkur işaretli değil. Parkurda belli aralıklarla “Pennine Way” diye yön gösteren levhalar ama bu levhalar yöreye aşina bir yürüyüşçü için ancak yeterli. Ultracı için asla yeterli düzeyde değil. Bu yüzden el GPS’i olmadan bu parkuru yapamassınız.

Hazırlanma sürecim;

Böyle bir yarışa nasıl hazırlanılır? Güzel soru. Çok fazla cevap bulunabilecek ama gerçek manada tam manasıyla cevaplanabilecek bir soru değil.

İlk aşamada dayanıklılık üzerine eğilmeniz lazım. Hem fiziksel dayanıklılık hem de mental dayanıklılık.

Sonrasında tecrübe edinmeniz lazım. Bir yarışta ne olursa yoluma nasıl devam ederim, nasıl kendimi kurtarırım, hangi soruna nasıl çözüm bulabilirim gibi kendinizi hazırlamanız lazım. Çünkü bir günde olup biten bir yarışta bir sorun yaşamanız düşük olasılıklı bir talihsizlik olur ama bunun gibi bir yarışta her türlü kötü durumu yaşayabileceğinizi hesaba katmanız lazım. O yüzden koşu antrenmanlarından daha çok bunlara kafa yormanız lazım.

Bu yarışa hazırlık olsun diye İznik Ultra 140k ve Tahtalı Ultra Sky 100k yarışlarına katıldım. Arada fırsat buldukça Uludağ’a gitmeye çalıştım.
Ve mental olarak hazırlanmaya çalıştım.

Yarış yerine ulaşma ve yarış öncesi;

Yarış yerine ulaşmak için ilk olarak Manchester şehrine uçmanız gerekiyor. Sonrasında karmaşık İngiltere tren ağını çözüp tren ile 50km mesafedeki Edale’e geçmeniz gerekiyor.

Edale denilen yer Pennine Way başlangıç noktasına hizmet etmek amacıyla kurulmuş, hepsi 15-20 binayı ancak bulan küçücük bir köy.

Bu köyde lokanta-pansiyon şeklinde 3 tesis var. 1 tane çadır kamp var. 1 tane karvan kamp var. Küçük bir bakkalı var. Birkaç tane milli park görevlilerinin kaldığı ev var. Birde Village Hall denilen ve yarışın başlangıç noktası olan yer var. Hepsi bu
Ben en ucuz seçenek olduğu için çadır kampta kaldım.

Organizasyon 20kg ağırlığa kadar bir dropbag kabul ediyor. Bu dropbagi her CP’ye ve bitişe ulaştırıyor. Bende çadırımda dahil tüm eşyalarımı bu dropbag içine sığdırdım. Yarış sabahı dropbagimi teslim ettiğimde arkamda hiç eşyam kalmamış oldu.

Dropbag teslimi tamam. Start saati Cumartesi sabahı 08:00.

Yarıştan bir hafta önce yaşadığım arbede sonucunda kırılan burnum yüzünden starttan 5 gün önce, yani pazartesi burun ameliyatı geçirdim. Ameliyattan sonra enfeksiyona karşı önlem olsun diye doktorum bana antibiyotik verdi. Bir hafta boyunca antibiyotik kullanmış olmanın bünyede yarattığı zayıflığın yarışta bir sorun çıkarmayacağını umut ederek çıkış yapıyorum.

Ve yarış başlar;

Çıkışta kalabalığın verdiği heyecan ile koşarak başlamış olsamda, 2 litre su, 30 litrelik kocaman çanta, diğer malzemeler ile birlikte ağır bir yükle birlikte gittiğim için yavaşlamam fazla zaman almadı.

Yarış günü bulutlu, soğuk, sert ve rüzgarlı bir hava var.
Soğuk rüzgârı yedikçe midem guruldamaya başlıyor. Bu iyi haber değil. Bu yarışta en güvendiğim şey olan midemin bana sorun çıkarmaması gerekiyor(du).

Yanıma uzun soluklu enerji versin diye yağlı çerezlerden oluşan karışım almıştım. Yağlı gıda hafiften rahatsızlık vermeye başladı. Antibiyotik yüzünden zayıflamış bünye kendisini midede belli etmeye başlıyor.

25k zaman kontrol noktasında suyumu dolduruyorum ve devam ediyorum. 4:50 sürede gelmişim buraya. Devam ettikçe midem daha çok kendisini belli etmeye başlıyor.

30k’da yediğim yağlı çerezleri kusarken midemin bu gıdayı kabul etmediği ve bundan sonrada kabul etmeyeceği belli oluyordu.

Ve yanımda yada dropbagimde başka türlü bir gıdam yoktu. Önümde 400k bir mesafe vardı ve gıdasız bu işi nasıl sürdürebileceğimi bulmam gerekiyordu. Midem çalışmayı reddetse de beynimi çalıştırmalıydım. Onca yıllık tecrübenin işe yarama vakti gelmişti.

Bünyeyi hemen enerji tasarrufu moduna geçirdim. Minimum enerji ile maksimum yol gitmem gerekiyordu çünkü. Bu tempo düşürmem gerektiği anlamına geliyordu. Bu açlık aynı zamanda düşük güç nedeniyle bünyenin sakatlığa açık hale gelmesi demekti.

Bu halde giderken 50k zaman kontrol noktasına ulaştım. Bugün şans benden yana. 50k zaman kontrol noktası bir yol kenarı pansiyon-lokantasının yanında.  Buradaki lokantada hemen bir makarna yiyorum.  Önümdeki CP’ye olan 25k mesafeyi bir tabak makarna ile geçirebilmeyi ümit ederek yola çıkıyorum.

50k’dan çıktıktan az sonra gece bastırıyor. Gecenin gelmesi ile birlikte sıcaklıkta çok ciddi bir düşüş oluyor. Artık nefesimi görebilir bir halde, hissedilen sıcaklığın sıfırın altında olduğu ve kuytu bir yerin olmadığı bir ortamda ilerlerken bir yandan enerjimi tasarruf etmeye çalışıyorum. Enerji tasarruf ederken vücut soğuyor. Vucüdu tekrar ısıtayım derken enerji harcanıyor. Bu ikilemler arasında 50k’da makarna için harcadığım sürede dahil olmak üzere 76k’da ki ilk CP’ye 8 saat gibi bir sürede ancak ulaşabildim.

Bu ilk CP’ye kadar olan bölümde zemin ıslak çayırlardan geçiyor çoğunlukla. Bu alanlar çok batak olabildiği için bu ilk kısımda çoğunlukla taşlar ile kaldırım haline getirilmiş rota. Bu düz taşlar yapı itibariyle beton ile aynı etki yapar ayaklara. 76k boyunca patika ayakkabıları ile betonvari bir zeminde ilerlemek ayaklar için hoş olmadı. Su toplamaları ve ayak tabanı zonklamaları hafiften başladı.

CP’ye Pazar sabahı 02:00 gibi girdim. Hemen biraz atıştırdım. 1 saat kadar uyudum. Kalkıp tekrar bir şeyler atıştırdım.  Ve 04:00 gibi CP’den çıktım.

Yaklaşık 8 saatlik düşük enerji modunda ilerleyişin ardından 100k zaman noktasına geldim.  Gün ortasında saat 12:00 gibi geldiğim noktada bir lokanta buldum. Hamburgerleri çok güzel yapıyorlar. Veya o açlıkla bana öyle geldi.

Burayı terk edip çayırların içerisinden ilerleme başladım. Meraların üzerinden geçmek ayak tabanları rahatlatıyor ama çayırlar bir miktar enerjinizi de emiyor. Yavaşlatıyor. Hamburgerin enerjisini koruyabilmek için düşük enerji modunda yoluma devam ediyorum.

Yaklaşık 8 saat kadar sonra Pazar 18:30 gibi 130k CP1.5’e ulaştım. Buraya CP1.5 denmesinin sebebi lojistik sebepler nedeniyle burada uyuma yapılabilecek yada yemek hazırlanabilecek bir yer yok. Sadece tıbbı destek ve su ikmali yapabiliyorsunuz. O yüzden CP1.5 denilmiş.

Burada ayaklarıma ilk bantlamaları yaptırıyorum. Topuklar dış yandan, parmak alt uç taraflardan olmak üzere su toplamaya başladılar. Hemşire su torbacıklarını patlatıp bantları yapıyor ve ben tekrar yola çıkıyorum.

CP1.5’e olan arazi nispeten çayır ve meralardan geçiyor olsada, CP1.5’ten sonra arazi belirgin bir şekilde tepeleşiyor. Tepelerden in, çıklar başlıyor. Zaten acıkmışım, birde bu in çıklar eziyet haline geliyor.

Pazartesi sabahı 01:00 civarları. 13 saat önce yediğim hamburgerin enerjisi çoktan bitti ve halen yola devam etmekteyim. Artık çevremdeki otlar ve ağaç yapraklarının yenilebilir olup olmadığını kontrol eder hale geldim. Vücut minimum enerji ile yol almayı öğrenmiş ama enerjisiz yol almak büyük eziyet.

Saat 02:00 civarında bir köşeyi dönüyorum. Ve onları görüyorum. Bu zaman kontrol noktasını unutmuştum. 150k zaman noktasındaki görevliler yüzükler efendisi birinci bölümdeki ormanın içinden ışıklar içinden çıkıp gelen elf prensesi gibi geliyor gözüme. Hemen onları yanaşıyorum. Yalvar, yakar, dilen falan onların kendi gıdalarından biraz yiyorum. Sağ olsunlar halimi görüp acıyorlar ve kendi gıdalarından bana veriyorlar.

150k zaman noktasında biraz enerji edinip önümdeki halen kalan 30k yolu alabilmek için yola koyuluyorum.

İnsan beyni çok şahane bir yapı. Bünyeye nasıl hükmedebileceğini biliyor. Ve bazen sizin istediğinizin dışında bir yolla yönetebiliyor. Bünyedeki ihtiyaçları hayati önem sırasına sokup ona göre hareket ediyor.

Son 44 saat içerisinde sadece CP1’de 1 saat uyumuş olduğum halde uykusuzluk belirtisi göstermiyordum. Çünkü beyin için açlık daha hayati önem taşıyordu. Gıda bulabilmem için beni enerjim olmadığı halde bir şekilde ilerletiyordu. Ama artık biraz enerji bulmuştum. Ve?
150k’dan çıktıktan daha bir saat daha geçmeden şiddetli uykusuzluk emareleri kendisini göstermeye başladı.

Ayağımın altındaki küçücük taşlardan çevredeki ağaçların yapraklarına varıncaya kadar her şey şekil değiştirmeye başladı. Etrafımda yüzlerce küçük halüsinasyonlar görmeye başladım. Kapanmak üzere olan bilincim onların hayal olduğunu biliyordu ama beynim onları görmeyi durduramıyordu. Bu halde ilerleyebilmek, GPS okuyabilmek mümkün değildi.

Orada bulduğum bir ağaç parçasının üzerine oturdum. Gece sabaha karşı 03:00 civarı. Hissedilen sıcaklık sıfır civarında. Bu ortamda hareketsiz kalmak ölümcül olabilir ama gözümün önündeki hayalleri dağıtabilmek için düşünen adam pozisyonunda oturdum ve birkaç dakika gözümü kapadım. Soğuğun ürpertmesi ile tekrar ayağa kalktım.

Bir saat kadar sonra tekrar hayaller görmeye başladım. Tekrar düşünen adam pozu. Yaklaşık 5 dk kadar gözümü kapatma ile biraz daha kendime geldim ve bu bana CP2’ye kadar yetti.

Az eğimli ama oldukça uzun bir tepe çıkışı, taşlık arazi üzerinde ilerleme falan derken sıcak hava altında CP’ye 1 saat kala suyum bitti. Hem aç hem susuz o son bir km hiç bitmeyecek gibi geldi.
Ve Pazartesi sabahı 10:00 civarında CP’ye ulaştım. Burada hemen biraz yemek yedim ve yattım. Yaklaşık 3 saat uyku üzerine kalktım ve biraz daha yemek yedim. Hemşire ayaklarımdaki bantları yeniledi. Bu noktaya kadar Skechers Go Trail Ultra 4 ayakkabılar ile gelmiştim. Bu noktada ayaklarımın iyice şiştiği ayakkabı oldukça sıkıp rahatsızlık vermeye başlamıştı. Toz ve terden iyice sıkışan ayakkabı bağcıkları ile boğuşmak zor geldiği için çantamdaki diğer ayakkabılarım olan Hoka Speed Instinct ayakkabılarımı giydim ve yola koyuldum.

CP’de harcadığım yaklaşık 5 saat biraz toparlanmamı sağladı. Bundan sonraki kısımda uzun düzlükler vardı ve bu düzlüklerdeki taş kaldırım şeklindeki yollar ayaklarımı dövmeye devam ediyordu.

Pazartesi akşamı 21:00 civarında 200k zaman noktasına ulaştım. Burada yine bir lokanta vardı. Burada yine bir hamburger yiyip yoluma devam ettim.

200k noktasından sonraki kısım nispeten düz olsa da bu kesimlerde yüksek irtifa bitki örtüsü var. Batak çok olmadığı için taş kaldırım yapılmamış ama zemin fazla yumuşak. Üzerine bastığınız çim zemin en az 5 cm çöküyor. Üstü çim olsa da çimin altında oldukça yumuşak bir zemin olduğunu anlıyorsunuz. Bu zemin fazlasıyla enerjinizi emiyor. Her adımınızın enerjisi bu zemin tarafından emiliyor ve hızınız ciddi bir şekilde düşüyor.
   
Bitmez gece ile cebelleşirken bu gece dilime Sezen Aksu’nun bir şarkısı takılıyor. Bu gece ve bundan sonraki gecelerde bu şarkının bu nakaratı binlerce kez döndü beynimde.

Yürüyorum hasretin acının üstüne
Sığmıyorum dünyaya dar geliyor
Geceler mi uzadı bu karanlık ne
Gönlümün bayramları, şenliği söndü
Seni kimler aldı kimler öpüyor seni
Dudağında dilinde
Ellerin izi var…

Yumuşak zemin tarafından emilen ve biten enerjim nedeniyle son 1 saatte açlıktan baygınlık geçirecek bir vaziyette Salı sabahı 6:30 civarında 230k CP3’e varıyorum.

Burada yine bir şeyler yiyip 3 saat kadar uyuyorum. Kalkıp tekrar biraz bir şeyler atıştırıp, ayaklardaki bantları yeniletiyorum. Sol ayak başparmağı artık iltihap yapar hale geldi. Ve yola çıkıyorum

Buradan 270k zaman kontrol noktası olan kadar olan kısımda taş kaldırım yâda yumuşak zemin yok denecek kadar az. Ya patika yâda toprak yol olan rotadan ilerliyorum. Uzunca bir süre bir nehir kenarında patikadan devam eden rota küçük bir şelaleden sonra toprak yola girip devam ediyor.

Salı akşamı 19:00 civarında 270k zaman kontrol noktasına varıyorum. Buradaki lokantada şansım yaver gitmiyor. Sadece patates kızartması bulabiliyorum. Biraz patates kızartması yiyip, önümdeki 30k boyunca bu bir tabak patates kızartmasının beni idare etmesini umarak yola koyuluyorum.
Bu noktadan sonra meşhur üçlü tepeler var. Çık çık bitmeyen tepeler. Gece yarısı tepelerin üzerindeyim. Açlık başıma vurmuş bir halde yine zihnimde aynı şarkı aralıksız dönüyor.

Yürüyorum hasretin acının üstüne
Sığmıyorum dünyaya dar geliyor
Geceler mi uzadı bu karanlık ne
Gönlümün bayramları, şenliği söndü
Seni kimler aldı kimler öpüyor seni
Dudağında dilinde
Ellerin izi var…

Tepelerden sonra inişe geçiyorum. Çarşak zeminde ayaklarımı sürürken birçok kez taşlara vuruyorum. Sol ayak başparmağının tırnağı artık oynamaya ve iltihap yapmaya başlıyor.

Ve yine açlıktan bayılacak bir halde Çarşamba sabahı 06:00 civarında 300k CP4’e ulaşıyorum.
Burada yine biraz yemek yiyorum. 4 saat kadar uyuyorum. Kalkıp biraz daha atıştırıp ayaklarımdaki bantları yeniletiyorum.  Sol ayak baş parmağı hem iltihaplı hemde acı veriyor. Sağ ayak orta parmağı altındaki su toplayan kesimde su patladığı ve su toplayan kısım üzerindeki deri koptuğu için artık her adımda parmağın eti çorap ile temas etmeye başlıyor. Hem sağ hemde sol ayaktan acı sinyalleri almak insanı diri tutuyor.

CP’nin hemen yanında bir market görüyorum. Bu benim için bir dönüm noktası, bir kurtulma anı. Çünkü bu CP’den sonra ara zaman kontrol noktalarında lokanta yok. CP yemeği ile de bir sonraki CP’ye kadar da ilerleme imkânımda yok. Buradan 2 poşet midemi kaldırmayacak atıştırmalık alıyorum. Bir poşetini CP5’e kadar beni idare etsin diye sırt çantama alıyorum. Diğerini CP5-bitiş arası için dropbag çantama koyuyorum.

Bu noktadan sonra enerji sorunum olmayacak ama 300km düşük enerjiyle gelmenin bünyede yarattığı hırpalanma ve mesafenin getirdiği yorgunluk ile tempoyu yükseltmek pek mümkün olmuyor.
Çarşamba akşamı 20:00 civarında 330k zaman kontrol noktasından geçiyorum. Kah enerji emen yumuşak zemin, kah ayak döven taş kaldırım yollar üzerinden ilerliyorum. Gece çöküyor ve benim zihnimde yine aynı nakarat dönmeye başlıyor.

Yürüyorum hasretin acının üstüne
Sığmıyorum dünyaya dar geliyor
Geceler mi uzadı bu karanlık ne
Gönlümün bayramları, şenliği söndü
Seni kimler aldı kimler öpüyor seni
Dudağında dilinde
Ellerin izi var…

 Perşembe sabahı 07:00 civarında 360k CP5’e varıyorum.  Biraz yemek yiyorum. 4 saat kadar uyuyorum. Ayaklardaki bantları yeniletiyorum. Sol ayak başparmağımın iltihaplı tırnak acısı ve sağ ayak parmağının orta parmağının derisi yüzülmüş etinden gelen acılar ile son 70km’yi nasıl gideceğimi düşünüyorum. Facebook’a koyduğum o tuhaf gülümsemeli fotoğraf burada çekiliyor. Acının gülümsemesidir o.

Hoka ayakkabılar parçalandı. Kenarları açıldı. O yüzden onları çıkarıp dropbag’e koyuyorum ve Skechers’a geri dönüyorum.

Ve yola çıkıyorum. Nispeten kolay bir araziden ilerleyerek Perşembe akşamı 22:00 gibi 390k zaman kontrol noktasından geçiyorum.

Ve yine tepeler başlıyor. Ve yine yeniden bir gece daha. Ve yine zihnimde aynı nakarat;

Yürüyorum hasretin acının üstüne
Sığmıyorum dünyaya dar geliyor
Geceler mi uzadı bu karanlık ne
Gönlümün bayramları, şenliği söndü
Seni kimler aldı kimler öpüyor seni
Dudağında dilinde
Ellerin izi var

Bu nakarat artık işkence haline geliyor. Ve Facebook’a yalnızlık ile ilgili o mesajımı atıyorum istemsizce.

Ayaklar, baldırlar, kalçalar… her noktadan ağrı sinyalleri alıyorum. Biraz git, biraz esnet falan diye diye ilerliyorum.

Ve aşağı çukurda son 419k son zaman kontrol noktasını görüyorum. 500mt’lik dik inişi 15dk da ancak yapabiliyorum. Çünkü her adımda sol ayak başparmağı tırnağı öne gidip ayakkabıya değiyor ve acısı beynime saplanıyor.

Kontrol noktasına Cuma sabahı 08:00 gibi varıyorum. Sağlık görevlisine durumu anlatıyorum. Yanımdaki ağrı kesiciler artık pek fayda etmiyor. Oradaki sağlık görevlisi beni kurtarıyor resmen. Bana küçük beyaz bir hap verdi. Bir ağrı kesiciymiş. Kodein isimli bu ağrı kesici bünyedeki tüm ağrıları kesti hemen.  Parmak uca değmesin diye ayakkabının bağcıklarını ayak bileği boğazına ağrı vereceğini bile bile iyice sıkıyorum.

Kontrol noktasından çıkıyorum. Artık son 11k. Kontrol noktasındaki görevlilerden biriside benimle birlikte geliyor. Bana bir şey olursa diye peşime takılıyor. Demek ki durumum pek iç açıcı değildi. Fotoğraflardaki arkamda koşan kişi o görevli kişi, bir yarışmacı değil.

Son 11k mesafeyi 3 saat gibi bir sürede ancak alarak Cuma öğlene doğru 11:16 gibi bitiş çizgisine ancak ulaşabildim.

Buradan herkese yeniden çok çok teşekkür ederim. Herkesin desteğini hissettim. Siz güzel dostlarsınız ve iyi ki varsınız…

3 yorum:

  1. Zorluklarla dolu yipratici bir yariş olmuş. Özellikle mentalite olarak. Aklina takilan sezen aksu parçasindan belli.

    YanıtlaSil
  2. Tek söylenebilecek söz var ; Gurur duydum..

    YanıtlaSil
  3. Bence Türkiye'nin; hem kendi gibi olmayı-kalmayı başarıp aynı zamanda en orjinal ultra koşucusu olan adamsın.

    YanıtlaSil